helalderman

YEDİKLERİN KADAR DOĞALSIN…

Archive for the ‘SAĞLIKLI BESLENME’ Category

Su Arıtma Cihazının Zararları

Posted by helalderman 19 Ekim 2011



İnsanoğlu doğayı korumamasının bedelini ne yazık ki çok ağır ödüyor. yaşam alanlarımız sürekli kısıtlanıyor. Çevre kirliliği had safada olunca ekonomik olarak ta bunun sıkıntılarını yaşıyoruz. Bidolubilgi.com olarak bu yazımızda sizlere temiz su kaynakları kirlendiği için piyasaya sürülen su arıtma cihazları hakkında bilgiler sunmaya çalışacağız. Son dönemlerde görsel ve yazılı medyada boy boy su arıtma cihazları görülmekte. Peki gerçekten bu cihazlar suyu arıtıyor mu? Bu cihazların insan sağlığı açısından sakıncaları var mı? Bu ve buna benzer bir çok soruyla karşınızdayız.

Cihazların suda bulunan ve vücut için gerekli olan mineralleri yok etmekten başka bir işe yaramadığı öğrenildi. Uzmanlar, bu cihazların içme suyu için kesinlikle kullanılmaması gerektiğine vurgu yaptı

BÜTÜN MİNERALLERİ YOK EDİYOR

Büyükşehirlerde yoğun olarak kullanılan içme suyu arıtma cihazlarının suyun tüm özelliklerini yok ettiği saptandı.

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’ndan Dr. Ahmet Soysal, suda vücudumuzun birçok yaşamsal fonksiyonu için gerekli olan kalsiyum, potasyum, magnezyum, fosfor, sodyum, demir, bakır ve çinko gibi minerallerin bulunduğunu söyledi. Arıtma cihazları vücut için yararlı tüm bu mineralleri süzerek yok ettiğini belirten Soysal, “Yani kaş yapayım derken göz çıkarıyorsunuz. Bu şekilde içilen suyun vücuda hiçbir yararı olmuyor” dedi.

Enfeksiyona neden oluyor

Bu cihazların belli aralıklarla sökülüp bakımı yapılması ve içindeki kimyasalların yenilenmesi gerektiğine dikkat çeken Soysal sözlerine şöyle devam etti: “Bunlar bakımı çoğunlukla yapılmıyor. Ayrıca kimyasal arıtma yaptığı iddia edilen bu cihaz, biyolojik kirlenmeye ve mikroorganizmalar üretmeye yol açıyor. Bu da özellikle enfeksiyon hastalıklarına neden oluyor. Doğal olarak su mikrobiyolojik açıdan tehlikeli bir hal alıyor.”

Sağlığınızı riske atmayın

Soysal, bu tip arıtma cihazlarının sadece ticari pazarlama ürünü olduğunu, satan veya pazarlayan kişileri zengin etmekten öteye bir anlam taşımadığını ifade öne sürdü. Soysal; “Yönetmeliğe göre belediyeler suyu Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği standartlara göre arıtıyor. Belediyeler suyu abonelere bu şekilde vermek durumundadır. Bu nedenle ek bir arıtma cihazının kullanılması gerekmez. Halk sağlığı uzmanları olarak bu tarz cihazların satışına kesinlikle uygun bulmuyoruz. Sonuçta daha lezzetli su elde etmek isterken bu cihazlar yüzünden kendi sağlığınızı tehlikeye atıyorsunuz.”şeklinde konuştu.

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ NE DİYOR?

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) dünyada görülen hastalıkların yüzde 80′inin sulardan kaynaklandığını, suyda doğal bulunan bazı maddelerin çıkarılmasının sağlık üzerinde olumsuz etkilerinin olabileceğini belirtiyor. Bu kapsamda yapılan araştırmalarda hazırlanan raporda şu açıklamalara yer veriliyor: “Minerallerinden tamamen arındırılmış (damıtılmış) su, insan ve hayvan organizması üzerinde kesin olarak olumsuz etkilere neden olur. Bağırsak mukoza zarı, metabolizma ve vücudun mineral dengesi ile diğer bedensel işlevler üzerinde oluşabilecek sorunları doğrudan etkiler. Vücudun sıfır kalsiyum ve magnezyum almasına yeni bakterilerin oluşmasına neden olur. Vücudun mineral ve su metabolizmasını tehlikeye atarak iç denge mekanizmaları üzerindeki olumsuz etki yapar.

HALK BÖYLE KANDIRILIYOR

Ürünü satmak için eve satıcı müşterilerini basit bir yolla kolayca kandırabiliyor. Elektroliz adı verilen bir cihazı suya sokuyor. Cihaz suyun içindeki partikül ve iyonları birbiriyle çarpışmasına neden oluyor. Devamında suyun içindeki mineraller yanıyor ve ortaya çamur şeklinde katı maddeler çıkıyor. Yine farklı bir cihazla suyun içindeki toplam çözülmüş partiküllerin oranını göstererek sözde suyun ne kadar sağlıklı veya sağlıksız olduğunu söylüyorlar. Bu görüntü karşısında hayrete düşen tüketici ürünü satın almak konusunda kolayca ikna oluyor. Aslında ortaya çıkan çamurumsu görüntü suda bulunan minerallerin yanması sonucu oluşuyor ve ortada anormal bir durum söz konusu olmuyor

Posted in SAĞLIKLI BESLENME, VİTAMİN & MİNERALLER | 7 Comments »

BEBEK MAMALARINA ANNELER DUR DİYEBİLİR!

Posted by helalderman 03 Mayıs 2011



Tarım Bakanlığı 2009 yılında gıdalarda yaptığı denetimlerin genel bir değerlendirmesini yayınladı. Bir çok gıda ürününde yapılan denetim sayısına göre kontrollerin sonuçları da istatistiksel olarak verildi. Yapılan kontrollerde Bebek Mamalarından birinde de Kurşun tesbit edildiğini yazdı.

Yapılan kontrollerde tüm ambalajlı ürünlerin etiketleme kurallarında yüzde yüze yakın bir uyum tesbit edildiğini de öğrenmiş olduk. Demek ki etiketlerin ecüş bücüş, minnacık yazılmasına, ancak mercekler ile okunabilmesine Tarım Bakanlığı rıza göstermiş oluyor!
Tarım Bakanlığı’ nın kendisinin de sorgulanmasına yol açacağı düşünülse bunları kamuoyuna kendi ağzından açıklamasını tüketiciye bir mesaj olarak algılıyoruz. Bu mesaj şu şekilde algılanmalıdır: Bu sayıdaki gıdaların denetimini yapabiliyorum. Ey tüketiciler en büyük denetçi sizsiniz!
Tarım bakanlığının Bebek mamaları haricindeki gıdaların denetim sonuçlarını daha sonraki yazılarımz da ele alacağız. Şimdi Bebek Mamalarında Kurşun’ dan başka neler var onlarla ilgili incelemelerimizi ele alalım:
Bebek Mamalarının obozite yaptığını, bebek mamalarının ambalajları üzerinde ve televizyonlarda yayınlanan reklamlarda tüketicilerin aldatıldığı ile uğraşırken birden Tüketici Dernekleri Fedrasyonundan bebek mamaları ile ilgili bir basın bildirisi geldi. Aşağıdaki bildiride size sunmadan önce bebek mamalarında tüketicilerin nasıl aldatıldığına bir göz atalım.
Televizyonda bebek reklamlarında ya alt yazıyla ya da cicili bicili bayan meşhur artistlerimizin ağzından ‘’ Anne Sütüne Eşdeğer ’’ dir nakaratını dinliyorduk. Yine Bebek Mama’larının etiketlerinde annelerimizin gözlük kullanmadan görebilecekleri şekilde aynı sloganı okuyabiliyor idik.
Çiğ Süt üreticileri grubunda anne sütüne hiçbir gıdanın eşdeğer olamayacağını , eşdeğer iddialarının anneleri aldattığından bahsetmiştik. Bu yayınlarımızı da e mail adreslerimiz içindeki Tarım Bakanlığı Ulusal Gıda Kodeks Komisyon üyelerine göndermiştik.
Mart 2010’ da ,Türk Gıda Kodeksi Gıda Maddelerinin Genel Etiketleme ve Beslenme Yönünden Etiketleme Kuralları Taslak Tebliği’ni yayınladı. Bu taslakta her türlü gıda maddelerinin etiketlerine ‘’ Anne Sütüne Eşdeğerdir ’’ yazısının konmasının yasaklanması öngörülmekte idi. Biz de konunun resmen ele alınıp tüketicilerin aldatılmasının önüne geçilecek böyle bir düzenlemeye sevinmiş ve Bebek Maması üretici lobilerinin bunu el altından durduramayacağını ummuştuk. ! O günden bu yana UGKK’ nundan tıs yok. Halen bebek mamacıları tüketicilere ‘’ Anne Sütüne Eşdeğerdir ’’ yazısını ambalajlarında ambalajlarında bulundururarak tüketicileri aldatmaya devam ediyorlar. Kimin sayesinde? Tarım Bakanlığı’ na bağlı UGKK tarafından.
Ulusal Gıda Kodeks Komisyonun kamuoyunun görüşünü alalı dört ay geçmiş olması tüketicilerin aldatılmaması konusunda hassas olan hepimiz de tedirgin bir bekleyiş devam etmektedir. Tüketicilerin aldatılması ne zaman son bulacak?
Hiç bir besin maddesi anne sütüne eşdeğer olamaz ve anne sütüne tek alternatif keçi veya inek sütüdür. İnek sütünü bebeklerimize içirmede pastörize sütü tercih etmeliyiz. Pastörize inek sütü tam yağlı ise bebeklere içirmeden önce 1/1 oranında su ile karıştırmalıyız. İki yaşındaki bebekler için ise su ilavesine de gerek yoktur.
Besin maddelerini satın alırken, neyi satın alacağımıza Tv’lerdeki meşhur artistlerimiz bize karar verdirememeliler! Artık robot değiliz diyoruz.. Bize gerçek gıdayı reklamlar öğretemez ve öğretmemelidir. Reklamların albenisine aldanmayalım.
Gerçek gıdaya ,besine ulaşamamış. Gerçek besin ve gıdayı unutturan o renkli televizyon camlarında meşhur artistlerimizin 27 kova süte bedel hazır mama reklamlarına da ne demeli. ? Yalanın böylesine <> denilir. O hazır mamaların içinde MELAMİN olduğu ileri sürülmektedir. İnek sütüne düşman Hazır Bebe Mamacıları önce hazır mamaların içindekileri dirhem dirhem açıklasınlar. Mamaların üzerine öyle kargacık burgacık açıklamalar yerine mercekler, büyüteçler kullanılmadan okunabilecek yazı yazsınlar da biz de okuyalım. O okuyacaklarımızı sorgulayalım. Bu proteini nasıl toz haline getirdin ? Bu mineralleri ,bu vitaminleri hangi bitkiden aldın? Yoksa yapay mineraller, vitaminler mi diye sorgulayalım. Sadece sütte bulunan ve sütü süt yapan B12 vitamini nerede? Onun da mı yapayını buldun diye sorgulayalım.
Biz ineklerimize bile HAZIR BUZAĞI MAMASI yedirmiyoruz. Çünkü hazır buzağı mamasını yiyen ineklerimizden doğan yavrular iyi süt veren anaç özelliğini kaybediyor. Hazır Buzağı Maması yiyen buzağılarımız aynı yağ tulumu gibi olmakta , büyüdüğünde de aşırı kilolarından süt memeleri yağ ile kapladığından süt verimi de düşmekte. Biz Buzağılarımıza Hazır Buzağı Maması yedirmekten kaçınırken, Hazır Bebe Mamalarının çocuklarımız, bebeklerimiz üzerinde OBEZİTE yaptığına inanıyoruz.
Bebek mamalarınındaki etiket ve reklam gibi buzdağının üstündeki problemlere biz yoğunlaşmış iken melamin şüphemizi de zikrederken bakınız TÖF Genel Başkanı Fuat Engin’in konuya ilişkin basın açıklamasını ilginize sunuyoruz:
Bebek Mamalarında Büyük Şüphe!
Tüketici Örgütleri Federasyonu’nun (TÖF), bebek mamaları, bebek devam mamaları ile bebek ve küçük çocuk ek besinlerinde GDO bulunup bulunmadığına yönelik araştırması talep ettiği bilgilere, bazı firmalar yanıt vermedi. Bu durum, “Bazı firmalar neleri saklıyor? Bu ürünleri tüketen bebekler tehlike altında mı?” sorularını akıllara getirdi. TÖF, tüketicilerin sorularını kamuoyu önünde tekrar sorarak, bu firmaları yanıt vermeye çağırdı.
Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) içeren ürünler 1990 yılından başlayarak dünyada, 1998’den itibaren de ülkemizde sokuldu. GDO’lu ürünler yıllarca ülkemize yasal bir düzenleme olmadan girerek, doğumdan ölüme tüketiciler tarafından tüketildi ve tüketilmekte.
Yaşanan bu gerçek durumdan hareketle, tüketicilerin “bebek mamaları, ve formülleri, devam mamaları ve formülleri ile bebek ve küçük çocuk ek besinleri” konusunda kafasında oluşan soru işaretlerini ortadan kaldırabilmek amacıyla bir çalışma hazırlamak istedik. Bu kapsamda, GDO’lu ham ve işlenmiş ürünler ile GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların ürünleriyle üretilen veya ithal edilen bebek mamaları, devam mamaları ile bebek ve küçük çocuk ek besinlerine ilişkin araştırma başlattık.
Tüketicilerin sağlık ve güvenliğinin korunması, bilgi edinme ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı ilkelerinden hareketle, gıda güvenliği ve hijyeni, sağlıklı çevre ve biyoçeşitlilik, sosyal sorumluluk, standartlara tam uyum açılarından bilgilenmek ve tüketicileri bilgilendirmek, izlenebilirliğin ve şeffaflığın sağlanabilmesi için başlattığımız bu çalışma çerçevesinde ülkemizde bulunan üretici veya ithalatçı bebek maması firmalarına çeşitli sorular yönelttik.
Ancak sonuç tüketiciler açısından tam bir hayal kırıklığı oldu. Konuyla ilgili endişelerimizi gidermek üzere bilgi istediğimiz firmaların bazıları, aradan geçen süreye rağmen tüketicinin sağlık ve güvenliğini tehdit eden, tüketicilerin bilgi edinme hakkını ortadan kaldıran böylesine önem arz eden bir konuda cevap vermeyerek, tüketicilere karşı sorumluluklarını yerine getirmedi. Bu firmalar, izlenebilirliğin ve şeffaflığın sağlanabilmesini yok sayarak ürünlerinin içerindeki biyoçeşitlilik,
üretim ve hijyen koşulları, standartlara uyum gibi bilgileri tüketicilerden saklamayı tercih etti.
Bebeklerin beslenmesinde, büyümesinde ve gelişmesinde yer tutan mamaların GDO içerip içermediğine yönelik araştırmamızın sorularını, söz konusu firmalara son kez ve kamuoyu önünde açık bir biçimde yeniden soruyor ve onları bu konuda bilgilenmek isteyen tüketicilere yanıt vermeye çağırıyoruz:
*Mısırdan elde edilen, Nişasta, NBŞ, Fruktoz, Glikoz ile soya, soya lesitini ve türevlerini bebek mamaları, bebek formülleri, devam mamaları ve formülleri ile bebek ve küçük çocuk ek besinlerinin üretiminde kullanıyor musunuz?
*Ürettiğiniz ya da işlediğiniz ürünlerde Aspartam ya da türevi yapay tatlandırıcılar kullanıyor musunuz?
*Ürünlerinizde kullandığınız süt ve süt ürünlerinin menşei hakkında bilgi verir misiniz?
*Ürettiğiniz/işlediğiniz ürünlerde Genetik Modifiye (GDO) hammadde/malzeme kullanıyor musunuz? Hangi ülkelerin hammadde, alzeme ve işlenmiş ürünlerini kullanıyorsunuz?
*İthal ettiğiniz bebek maması ve türevlerinin ürün içeriklerinde Genetik Modifiye (GDO) ürünler var mıdır?
*Ürettiğiniz/işlediğiniz/ithal ettiğiniz ürünlerle ilgili biyolojik analizler yaptırıyor musunuz? Yaptırıyorsanız hangi sıklıkta yaptırıyorsunuz? Örnek analizler verebilir misiniz?
*Ürettiğiniz/işlediğini ürünlerde Genetik Modifiye hammadde türevleri içeren malzemeler kullanıyor musunuz? (Nişasta, NBŞ, Fruktoz, Glikoz, lesitin, sıvı yağ, süt ve süt ürünleri) kullanıyorsanız oranı ne kadardır?
*TKHK un 12. maddesi ve ilgili yönetmeliği ile, 2002/33 no’lu Şeker Tebliği’nin 4. maddesinin ilgili hükümlerine uygun olarak ambalajlama, etiketleme ve işaretleme kurallarına uygun davranıyor musunuz? Tüketime sunulan ürünlerin ambalajında (kutu-kova-cam kavanoz gibi kaplar dahil) ya da etiketinde üretim yeri, malın ayırıcı özellikleri ve fiyatını yazıyor musunuz?
*Üretimden tüketim sürecine kadar izlenebilirliği sağlayan/sağlayacak Önlemleriniz/çalışmalarınız var mı?
*Tüketicilerin, üretim süreçlerine ve kontrol safhalarına izlenebilmesi için katılmasını sağlayacak düzenlemeleriniz var mı?
AKSİ HALDE HUKUKİ İŞLEM!
Sorularımıza yanıt almadığımız durumda TÖF olarak, bilgi gizleyen firmalar hakkında hukuki işlem başlatmanın yanı sıra, tüketicileri bilgilendirerek, şüpheli ürünlerin tüketilmemesini isteyeceğiz.
Şeffaflık, izlenebilirlik, bilgilendirilme, denetim süreçlerinin işletilmesi konusunda Tarım Bakanlığı yetkililerini görevini yapmaya çağırıyoruz.
Bir Tüketici Fedarasyonunun gıdamıza, affedersiniz, bebeklerimizin gıdası olarak takdim edilen bebek mamaları ile ilgili bu kadar ayrıntı içeren kuşkuları dile getirmiş olmalarından çok memnun olduk. Kimi zaman ince, zarif bir uslup ile gıdalarımızda tüketicilerin aldatıldığından bahisle, tüketici derneklerimizin banka kredi kartları, ticari sözleşmelerde vb. gösterdikleri hassasiyetleri biraz da insanların en temel besin maddelerinden süt ve süt ürünlerine, bebek mamalarındaki tüketicilerin aldatılmalarına eğilmelerini arzu ettiğimizi yazmıştık.
TÖF Genel Başkanı Fuat Engin’in beyefendiyi artık gıda konusunda tüketicilerin sesi olarak görmek bizleri çok mutlu etti.Teşekkür ediyor, kendisine tam desteğimizi sürdüreceğiz.
Buradan Fuat Beyefendi’ nin şahsında tüm tüketici derneklerine diyeceğimiz şudur. Gıdalarımızdaki söz konusu edilen tüm problemelerin çözümünü ilgili firmalarla mücadelenin yanısıra, gıdaya nizam veren, gıda yönetmeliklerini hazırlamakta yetkili kurum olan Ulusal Gıda Kodeks Komisyonu’ nda (UGKK) temsil hakkını elde etmelidirler. En çok üyeye sahip meşrubat firmalarının sivil toplum kuruluşlarına UGKK’ de temsil imkanı verilirirken ülke nüfusumuz kadar sayıda tüketicilerimizin sivil toplum kuruluşlarına yer verilmeyişini çok garip karşılamaktayız.
Tüketici Derneklerinin UGKK’ da temsil edilmesi gıdadaki tüm sorunların çözümünün tüketicilere göre şekillendirme imkanı olabilecektir. Mevcut durumda gıda; Sanayicilerimizin insaf ve merhametine bırakılmıştır.
‘’Etiketi güzel yap, Gerisini merak etme!’’ Tüketici nasıl olsa etikete bakıyor öyle mi ? Ambalajlı üreticilerin bu zannı nı değişecek. Kim değiştirecek. Ey tüketiciler siz değiştireceksiniz!
Çapar KANAT
————————————
KATI GIDA ŞİŞMANLATIYOR
Zengin, kısa süre önce de ABD’de yapılan araştırma hakkında ise, ”Araştırmada, anne sütü yerine mama ile beslenirken 4 aylık olmadan önce katı gıdalar verilmeye başlanan bebeklerde 3 yaşına geldiklerinde obezite görülme riskinin 6 kat arttığı tespit edildi. Bugün bazı anneler 4 ay dolmadan patates, elma, armut gibi katı gıdaları ezerek bebeklerine veriyor. Bu bebeklerin gelişimi için oldukça zararlı. Sussanna Huh ve arkadaşlarınca 847 çocuk üzerinde yapılan araştırma, anne sütünün bebeklerin sağlığı için ne denli vazgeçilmez bir madde olduğunu açıkça ortaya koyuyor” değerlendirmesini yaptı.

Emzirmenin anneye de çok sayıda yararı olduğunu dile getiren Zengin, emzirmenin oksitosin hormonunu uyardığından doğumdan sonra rahmin toparlanmasının ve emziren annelerin doğum öncesi aldıkları kiloları vermelerinin daha kolay olduğunun belirlendiğini belirtti.

ANNEDE DEPRESYON GÖRÜLME RİSKİNİ DE AZALTIYOR
Doğum sonrası depresyonun da kadınlarda görülen ve onların en büyük hazzı olan annelik duygusunu yaşamalarını gölgeleyen bir hastalık olduğunu anlatan Zengin, emziren annelerde doğum sonrası depresyon ile meme ve yumurtalık kanserlerinin daha az görüldüğünü dile getirdi.
Zengin, hazır mamaların hem ekonomik hem de sağlık bakımından zararlı olduğunu, bu mamalarda anne sütünde bulunan besinlerin, vitaminlerin ve bağışıklığı güçlendiren maddelerin bir arada bulunmasının mümkün olmadığını sözlerine ekledi.

ntvmsnbc

Posted in HAZIR GIDADA KATKI MADDELERİ, SAĞLIKLI BESLENME | Leave a Comment »

NASIL KANSER OLUYORUZ !

Posted by helalderman 08 Aralık 2010


“Gerçekleri açıklarsam Türkiye sarsılır” diyen Prof. Topuz, öyle şeyler söyledi ki; göz göre kanser oluyoruz…

‘Gerçekleri anlatırsam Türkiye sarsılır’

Prof. Dr. Erkan Topuz, yine herkesi ekran başına kilitleyen açıklamalar yaptı…

Topuz, kanserle mücadelenin anne karnında başladığına dikkat çekerek hamile kadınların ve bebek sahibi insanların evde dikkat etmeleri gereken noktaları anlattı.

Erkan Topuz, bulaşık deterjanlarından, halıların temizliğine kadar çok önemli ayrıntılardan bahsetti. “Benim mücadelem bu yaştan sonra halkımızı kanserden korumaktır. Kanser tedavisi sonra geliyor. Bir korunma bin tedaviden evladır. Bunları ilk defa duyuyorsunuz ama gerçek bunlar. Ben bunları kendimi bu işe adadığım için anlatıyorum. Bu anlattıklarımı Türkiye ilk defa duyuyor. Belki dünyada da çok az duyan vardır” diyen Prof. Dr. Erkan Topuz, herkesi şaşırtan açıklamalar yaptı.

“Ben gerçekleri anlatıyorum. Ama çok fazla anlatmıyorum çünkü her şey sarsılabilir Türkiye’de” diyen Topuz’un sarsıcı açıklamaları şöyle:

-Evde sokakta giydiğimiz ayakkabılarla dolaşmamalılar. Eğer evde ayakkabı ile geziyorsak dışarıdan geldiğimiz ayakkabıları çıkartıp başka bir ayakkabı giymeliler. Çünkü dışarıdan giydiğimiz ayakkabı ile eve soktuğumuz pestisitler kanserin en önemli sebeplerinden bir tanesidir. (Pestisit: Tarım ürünleri, kimyasallar, egzozdan çıkan gazlar vs)

-Kanserle mücadele anne karnında başlıyor. Anne adayları aşırı miktarda vitamin almaktan kaçınsınlar. Çünkü bilinçsizce alınınca vitaminin içindeki kobalt, bazı aşırı miktarda minareller… Doktor bir tane yut diyordur ama çocuk gelişsin diye bir kaç tane yutuyorlar. Bu çocukta birikime sebep olabilir ve kansere neden olabilir.

-Gökkuşağının 7 rengini, ne buluyorlarsa, hepsinden günde en azından 3-5 tane yesinler. Her bir renkte bir şeyler var.

-Kırmızı et alsınlar gebeler haftada 2 kere. Özellikle balıkla beslensinler. Sağlıklı bir insanın kansere yakalanmaması için, bebeğin daha anne rahmindeyken vücudunun direncinin artması ve zehirleri alarak bağışıklık sisteminin bozulmaması lazım.

-En tehlikeli yer halıdır. Halı bütün pestisitleri tutar. Bu nedenle halıların temizliğine dikkat ediniz. Kesinlikle deterjanla temizlemeyin. Sirkeli su ile silin.yün veya pamuk halı kullanın.

-Deterjan kullanınca muhakkak eldiven kullanın. Plastik eldiven kullanmayın, içine izci eldiveni giyin. Çünkü deterjanlar alerjiktir ve ufak dozlarda alındığı takdirde kronik olarak kanserojendir. (İzci eldiveni: Pamuk eldiven)

-Bulaşık makinasında kullandığınız deterjan da petrol ürünüdür, kanserojendir. Ne kadar yıkarsa yıkansın kalıntılar kalabilir. Eğer sağlığınızı düşünüyorsanız çıkardığınız bulaşıkları sirkeli suyla ya da limonlu suyla silin.

-Her türlü deterjandan kaçınız. Devamlı olarak zeytinyağı ve defne sabununu seçiniz. Ellerinizi, vücudunuzu hakiki zeytinyağ, defne veya fıstık yağından yapılan hakiki sabunlar da seçilebilir. Bunları örnek olarak söylüyorum. Deterjandan kaçıyoruz ve çok aşırı miktarda suyla duruluyoruz.

-Beyaz olan her türlü iç çamaşırınızı muhakkak yeni aldığınızda en az 2 kere kaynatınız. Çünkü bunlar beyazlatılmak için kanserojen maddelerle yıkanıyor.

-Oda spreyleri doğrudan doğruya petrol menşeli. Zehiri soluyorsunuz. Akciğerinize geçiyor ve dolaylı olarak bağışıklık sisteminizi bozuyor.

-Sebzeleri mevsiminde dondurup saklamakta fayda var. Yalnız bir kez çözülünce onu muhakkak pişirin. . Ateşte ısıttıklarımızda ise bir kere ısıtınız. Çünkü bir dahaki sefere değeri ölür. DNA’yı bozar. DNA kırılması da kanserojene yol açar.

-Radyasyon kronik olarak kansere en çok yaklaştıran faktörlerden biridir. Televizyondan çok uzak duralım.

-Çocuklarınıza haftada 2 kez balık çorbası içirin ama içine zerdeçal koymak suretiyle. Soğan, sarımsak ve o mevsimin sebzesiyle yapmalısız. Çocuk anne karnındayken bu terbiyeyi almaya başlamalı.

-Gebeler haftada 1 kilo balık tüketmeli. Bu miktarın üzerinde balık tüketilmesine karşıyız. Çünkü en steril balıkta bile az civarda civa vardır. Bu balıklar dip balıkları olmamalı. Somon veya yüzey balığı, Akdeniz, Ege balığı olmalı. Marmara’nın dip balıklarını lütfen tüketmeyiniz.

-Kanola yağı kızartma için en uygun yağdır. Onun dışında birinci seçeneğimiz zeytinyağdır. Memleketimizin iftihar edebileceği yağdır. Fındıkyağı da tercih edilebilir.

-Çocuklarımız fastfood türü yiyecekleri 15 günde bir yiyebilirler. Ama haftada 3 kez yedikleri takdirde beyin tümörlerinde, lenfomalarda ve lösemilerde 3 kat artış gözükecektir. Çocuklarımıza vermeyebiliriz. Ama dışarıdaki yiyeceklerin nasıl kızartıldığını bilmiyorsunuz. Ona göre hareket edin.

-Çocuklara meyve ve yoğurdu bol yedirelim. Ancak yoğurdu prebiyotik ve ev yoğurdu olarak kullanalım. Yoğurdunuzu evde yapın. Peynir ve çökelek fazla miktarda yiyin. Keçi peyniri çok faydalıdır.

-Çocuklarımızı beyaz un, beyaz şeker ve tuzdan koruyalım.bunun yerine tam buğday unu ve rafine olmamış kaya tuzu kullanalım.

-Belki tuzcular üzülecekler ama Konya’ya akan kanalizasyonlar ve kirletici sularla, Türkiye’nin en büyük tuzunu karşılayan Tuz Gölü’müz maalesef torbaların içinde çok iyi steril edilmedikleri takdirde bize kanseri ufak ufak taşıyorlar. Bu nedenle kaya tuzunu tercih edin. Yani turşu kurduğunuz tuzu çekin ve çok az miktarda kullanın. Çünkü rafine tuz da kanserojendir.

-Amerika’daki çocukların tombul olmasının sebebi her şeye şeker katmalarıdır. Ucuz beslenmedir.

-En faydalı gıdalardan birisi cevizdir. Daha sonra fındık ve bademdir. Ayçiçeği açık alın. İşlemden geçmemiş olacak, kavurup yiyebilirsiniz. Ama fındık, ceviz gibi yiyecekleri kabuklu alın. Çünkü içine böceklenmesin diye ilaç sıkılmaktadır. Sonsuz faydaları olan yiyeceklerdir. Günde bir avuç muhakkak tüketiniz.

-Elma dünyanın en faydalı gıdalarından birisidir.

-Plastik, bakır, alüminyum kap kullanılmamalı. Porselen, cam ve çelik kullanın. Meyveleri de bu tür kaplarda yıkayın. Bunların içine litresine göre 9-10 çorba kaşığı elma sirkesi atın. Aşağı yukarı yarım saat bekletin. Sonra tekrar yıkamayın. Tekrar mikrop alır.

-Meyvelerin üzerine parlak görünmesi için mum sürülüyor. Bunları hakiki zeytinyağlı sabundan geçirdikten sonra elma sirkeli sudan geçirin. Ya da elma sirkesi ile ovun. Meyveyi kabuğuyla tüketin eğer sterilse.

-Lahana, marul gibi yiyeceklerin ilk dört kabuğunu çöpe atın. İstediğiniz kadar yıkayın bunların üzerindeki pestisitleri temizleyemezsiniz. Çaresi yok.

-3 ayda bir suyunuzu değiştirin. Çok muhteşem sularımız var ama ne olursa olsun tabiatı rezil ediyoruz. Satın aldığımız sularda az miktarda da olsa kanserojen dozlar karışabilir. Bunlar kontrollü sular ama 3 ayda bir değiştirmek gerekiyor.

-Plastik her yerde zehir. Plastik bardaklar, kaplar, plastik herhangi bir şey… Ben ona girmiyorum bu lafı söylersem yer yerinden oynar. Bu plastikler ev yapımına girdiler. Doğrudan doğruya inşaat malzemesi olarak kullanıyorlar. Çok bilinçli olun, çok iyi markalar kullanın. Bunları söylemem demek Türk ekonomisiyle oynamam demek. Ben insanlara kendimi adadım, onun için kimseden korkmuyorum açık açık söylüyorum.

-Meyva suyu yerine posasıyla tüketin. Biz kanserli hastalara suyunu veriyoruz. Meyve suyuna geçmeyen çok madde posada kalıyor. Bu şekilde kolon ve miğde kanserinden korunmuş oluyorsunuz.

-Bakır, özellikle beyin tümörlerinde ön plana çıkıyor. Çok iyi kalaylı olursa bu etki azalıyor. Ama kulağınıza bakır küpe bile takmayın.

-Çocuklarımızı yeşil plastik sahalarda oynatmayınız. Plastik çimenler sentetiktir ve kanserojen madde alabilirler.

-Havuzların iyi temizlenmesine dikkat ediniz. Ozonla temizlemek en fazladır. Aşırı klorluysa yine kansere hazırlık yapıyorsunuz spor yerine.

-Bütün beyazlatıcılardan kaçınız. Çocuklarımızın kullandığı o pırıl pırıl bembeyaz defterler klorla temizleniyorlar. Bunlarla temizlenmemiş defter kullansınlar. Kullandıkları boyalarda da kanserojen etkisi vardır.

KANSER DALGA DALGA GELİYOR

Prof. Dr. Erkan Topuz, verdiği şu çarpıcı bilgi ise kanserin boyutlarını açıkça ortaya koymaktaydı: “Kanser dalga dalga geliyor. 2020 yılında 20 milyon insan kansere yakalanacak. Ama eğer bunları yaparsak belki bunu 15 milyona indirebiliriz. O yüzden gözümüzü açalım. Bu iş çocukluktan başlıyor. Çocuklarımıza bu terbiyeyi vermek zorundayız. Ailedeki çocuk annesini taklit eder. Anne ne yiyorsa çocuk da onu yer.”

Erkan Topuz, yaptığı açıklamalar nedeniyle bir takım sektörleri zor duruma soktuğu eleştirileri için ise, “Benim için insan sağlığı birinci plandadır. Ekonomi ikinci plandadır. Bir insanın kanser olması durumunda devlete ve millete verdiği zarar milyarlarca dolardır. O yüzden dikkatli olduğunuz takdirde ekonomiye de katkınız olur. Aslında ben bunları anlatarak Türkiye’nin ekonomisini de kurtarıyorum farkında değiller” diye konuştu.

***

Posted in SAĞLIKLI BESLENME | 1 Comment »

SAĞLIKLI BESLENME KURALLARI

Posted by helalderman 07 Kasım 2010


BAŞLICA HASTALIK SEBEPLERİ
Başlıca Hastalık Sebepleri (Gerçek Tıp Dr.Aidin Salih)
Fazla yemek: Çok yemek yenildiği zaman midenin daha çok enzime ihtiyacı olur Enzimleri yapmak vücut için çok güçtür ve kıymetli maddeler gerektirir Normal bir insan için 250 gr yemek yeterlidir Bunu hazım ettirmek için kalp hiç zorlanmadan rahat çalışır 2 kat yemek yenirse, kalbin yemeği hazım ettirmesi ve fazlalıkları çıkarttırması için 4 kat daha fazla çalışması gerekir Bu da kalp için çok ağırdır Mesela bir araba düzgün bir yolda hiç zorlanmadan harcadığı benzinin 2 katını taşlı, bozuk, dik yolda harcar Mesafe aynı ama harcadığı benzin farklıdır Böyle zorlanarak devamlı çalıştığında motor harap olduğu gibi insanın kalbi de devamlı ve çok çalışmaktan harap olur ve çabuk eskir Genç insanlarda organlar kuvvetli olduğu için yenilen yemekleri hazım edebilir ve fazlalıklarını çıkarabilir Fakat organların üzerine fazla yük bindiği için çok çalışmaktan çabuk eskir, kuvvetini kaybeder, zamanla fazlalıklarını çıkaramaz olur, depo yapar, vücudu yağ ve kireç toplamaya başlar
Bazı insanlar çok yemelerine rağmen hep zayıf kalır ve bu durumlarının iyi olabileceğini düşünür Hâlbuki hal öyle değildir Çok yiyip zayıf kalanlar çok yiyip şişmanlayanlardan daha kötü durumdadırlar Çünkü şişmanlar karışık ve yanlış yedikleri yemekten oluşan zehirlerin bir kısmını, vücudun topladığı yağlarda depolayarak, bu zehirlerin organları tahrif etmesini kısmen önleyebilmektedirler Ancak çok yiyerek zayıf kalanlarda zehirli maddeler sürekli vücut içinde dolaşır Böylece damarlarda, eklemlerde, organlarda ve kaslarda depolama yapar Bu insanlar genelde sinirlidirler, sık hastalanırlar ve uyku bozukluğu yaşarlar

Karışık yemek: Birbirine uygun olmayıp, hazım için ayrı enzim isteyen yemekler karışık yenirse hazım olunmaz çürür veya mayalanır Örnek olarak karbonhidratlar ve proteinler birbirine zıt düşer Çünkü bunların parçalanabilmesi için her ikisinin ihtiyaç duyduğu enzimler birbirine zıttır Bu zıtlık her iki enzimin birbirini yok etmesini sağlayarak, hazmın gerçekleşmesini engeller ve böylece hazım yapılmayınca çürüme başlar Hazım olunamayan yemek, bağırsakta toplanır ve zamanla bağırsağı genişleterek cepler oluşturur Bu ceplerin içinde dışkısal taşlar toplanır ve yıllarca orada saklanır Böylece bağırsağın duvarları kanalizasyon boruları misali zehirli artıklarla kaplanır Buna bağlı olarak bağırsak ağırlaşır, hareketi yavaşlar ve sonuçta kabızlık meydana gelir Bu durumda vücudun intoksikasyonu katastrofik şekilde büyür (vücutta toksin birikmesi katlanarak artar) Vücut çok halsiz kalarak yorulur, gaz ve uyku meydana gelir Çürümüş yemekler bağırsağı zehirleyerek kana karışır Kandan bütün organlara ve hücrelere yayılarak onları zehirler ve hastalıklara yol açar Çürümüş ve mayalanmış yemeklerden oluşan tuzlar vücutta kireçlenme yapar

Çok sık yemek: Yemeğin hazmını beklemeden bir şeyler yemektir En hafif yemek 4 saatte hazım olunabilir, yemeğin ağırlığına göre hazım süresi 6–10 saate kadar uzayabilir Bu zamandan önce bir şey yemeye başlayınca mide hazmını tamamen değiştirir ve midedeki diğer yemekler, karışık yemek gibi, hazım olmadan çürümeye başlar ve hemen gaz ve şişkinlik oluşur

Ters yemek: Proteinli yiyecekler (et, yumurta, peynir vs) midede uzun zamanda hazım olunur Karbonhidratlar, tatlılar, beyaz undan yapılmış yemekler, patates, meyve vs midede çok durmadan bağırsağa geçerek orada hazmedilir Su direk bağırsağa geçer O yüzden önce su içmeli sonra meyve veya tatlı yenilmeli Sonra sebze ve proteinli yiyecekler yenilmeli Önce yemek yenilip, sonra meyve veya tatlı yenilirse, meyve hazım olmak için bağırsağa geçemez mayalanır, bütün yemek bozulur, çok gaz olur Yemekten sonra su veya çay içilirse, yemekten ayrılmadığı için mideyi genişletir ve hazmı zorlaştırır Midede mayalanmış veya çürümüş yemek helal olmaz

Bekletilmiş eski, ısıtılmış ve hazır yiyecekler: Taze sebze ve meyveler güneşten aldıkları enerji ile dopdoludur Vücuda çok enerji verirler ve hazmı kolaydır Pişirilince güneşten aldıkları enerjiyi tamamen kaybederler Bu yemekler eskiyince (2–3 saat geçince) hiç bir enerjisi kalmaz toprak gibi olur Eskimiş ve doğal olmayan hazır yiyeceklerin hazmı çok zor veya imkânsızdır Yemekler piştikten sonra soğuk olarak yenilebilir (et, yumurta, sebze yemekleri, tatlılar ) Fakat fayda beklememelidir Beklemiş zeytinyağlı yemeği tekrar ısıtmak mümkün değildir Mikro dalgalı fırında ısıtmak ise daha tehlikelidir Fırın çalıştığı sürece mikro dalgalar, dışarıya sızarlar ve insan vücuduna zarar verirler

Zararlı düşünceler ve hareketler: Zararlı düşünceler vücutta fazla miktarda hormonlar çıkarır Bu hormonlar kana karışarak zararlı zehirler çıkmasına sebep olur Bu zehirler beyindeki su havuzlarını bulandırarak çok sinir yapar ve psikolojik ve diğer hastalıklara sebep olabilir Sinirli olan insanlarda, karaciğer sertleşmesi, çeşitli kalp hastalıkları ve dalak hastalıkları meydana çıkmaya başlar

Çiftçilikte kullanılan ilaçlar: (Hormonlar, suni gübreler, DDT ve başka zehirli maddeler) Bu ilaçlar ve DDT, kullanan insanların vücudunun hücrelerinde toplanarak bütün hayatı boyunca etki yapıyor En çok da karaciğer, yumurtalıklar ve beyne zarar veriyor Belki şimdi DDT kullanılmıyor fakat 35–40 yaşlarından büyük insanlarda DDT’den meydana gelen hastalıklar hâlâ var Çünkü önceden kullanılan DDT hiç bir şekilde etkisini kaybetmez, bütün hayatı boyunca vücut onu çıkaramaz ve çocuklara da anneden süt ile geçer; çocuklara zarar vermeye devam eder

Ev temizliğinde kullanılan temizleyici ve deterjanlar: Ev temizliğinde kullanılan deterjanlar, mikroplara ne kadar zarar veriyorsa akciğer, karaciğer ve beyne de aynı şekilde zarar verir Bütün hastalıklara, ayrıca mantara yol açar Klorlu deterjanlar (Tuz ruhu, çamaşır suyu, kezzap) bağırsak kanserine ve ağır akciğer hastalıklarına sebep olur Bu kimyasal maddeler nasıl vücudu yıpratır zarar verirse hastalıkları tedavi için kullanılan bütün kimyasal ilaçlar ve haplar da (Ağrı kesici dâhil) vücudu yıpratıyor ve zehirliyor
Bu yanlışlıkların hastalıklara yol açma sebepleri:
Bozulmuş, çürümüş ve mayalanmış yemekler bağırsağa inince bunların meydana getirdiği zehir kana karışır, organlar alarma geçer Vücudu korumak için bademcikler şişer, o zaman bademcikle mücadele ve onu aldırmak yanlışlık ve haksızlıktır Zaten yemekleri düzeltince bademcik şişmesi olmaz

Çürümüş yemekler bağırsağa inince, bağırsağın içindeki artıkları, zehirleri kana karıştırmadan çıkarma görevi yapan kılları çürütür Bağırsakta kısım kısım kelleşme olmaya başlar Kılların dökülmesiyle kelleşen yerlerdeki yaralar koruma görevi yapamayıp faydalılarla birlikte zararlı bütün zehirleri kana karıştırmaya başlar Bağırsaktan zehirleri toplayan kan direk karaciğere geçer Görevi kanı temizlemek, oradan kalbe, akciğere ve bütün hücrelere yaymak olan karaciğer kandaki pisliği, yağları ve zehirleri kendinde toplar ve büyümeye başlar Kanı temizleyemez hale gelir Hayat boyu vücut zehirli kanla çalışır Dolaşan pis kan hücreleri kirletir Allah’ı zikirden vazgeçer, zikirden ayrılan hücreler hasta olur

Karaciğerin dolmasına kadar bütün hastalık sebepleri aynıdır Karaciğer hasta olduktan sonra insanın tabiatına göre farklı hastalıklar meydana gelmeye başlar Onun için hangi hastalık olursa olsun sebebi aynıdır O zaman tedavi de aynıdır Önce yemekleri düzeltmeli, sonra bağırsak temizlenip çalıştırılmalı, sonra karaciğer temizlenmeli, ondan sonra diğer hastalıklar tedavi edilmelidir

Hz Allah’ın insan vücuduna verdiği kanunlara göre tedavi yapılabilir Bu kanunu değiştirmek ve başka tedavi şekli imkânsızdır Yemekleri düzeltmek için yemeklerin faydasını ve zararını bilmek lazımdır

Posted in SAĞLIKLI BESLENME | 3 Comments »